François Hollande'ın teröristlere desteği
François Hollande’ın teröristlere desteği
"Avrupalı liderler kendi ülkelerinde var olmalarına neden oldukları cihatçıların sayısını ve bu cihatçıların işledikleri cinayetleri gördüklerinde korkuya kapıldıklarını söylüyor."
Avrupalı liderler kendi ülkelerinde var olmalarına neden oldukları cihatçıların sayısını ve bu cihatçıların işledikleri cinayetleri gördüklerinde korkuya kapıldıklarını söylüyor. Ancak, İngiltere ve Fransa’da çevrelerinde takdir gördüğünü düşündükleri bazı insanların başkalarını boğazlayabilen caniler olarak neden aniden Suriye ve Irak’a gittiklerini anlamaya çalışan, sesi yükselen insanların olduğunu görüyoruz. İnsanoğlundaki akıl yürütme prosesinin henüz sonuna kadar gitmeksizin, söz konusu bu kişilerin aslında “zihinsel manipülasyona” tabi tutuldukları şeklinde bir olgudan bahsediliyor: Şöyle ki, Avrupa’dan bölgeye gelen cihatçılar zihinsel manipülasyona uğramışlarsa, geçtiğimiz bu son 13 yılda, başka cihatçılar da aynı zihinsel manipülasyon sürecinden geçmiş olabilirler. Ve bundan dolayı yaşanan bütün olup bitenler hakkında duygu ve düşüncelerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor.
Avrupalıların “terörizme karşı mücadele” konusundaki anlayışını derinden değiştirebilecek bu konuyu mercek altına almadan önce, aslında uzun zamandan beri bilinçli olarak destekleyip, finanse ettikleri ve bugün bize yeni gördüklerini söyledikleri işlenen cinayetlerden endişelenen Avrupalı liderlerin hipotezlerine dönmek istiyorum.
Avrupalı liderlerin, kendi kişisel sorumluluk muhasebesini yapmadan, vatandaşları arasında teröristlerin çıkması ve başka diyarlarda cepheye sevk edilme olgusu karşısında aciz kalmasını anlamamız mümkün değil. Kafa kesme olayları yeni bir fenomen değil. Bu olaylar, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etme sürecinde uygulamaya konulmuş, Libya Arap Cemahiriyesi ve Suriye Arap Cumhuriyeti’ne karşı açılan savaş nedeniyle de yaygın bir hal almıştı.
Fransa Devlet Başkanı François Hollande, 6 Temmuz 2012’ de “Suriye Dostları” toplantısı vesilesiyle, Suriye Arap Cumhuriyeti’ne karşı savaş açılmasını talep etmek üzere, 120 ülke ve uluslararası organizasyonu kabul ediyor. Hazır bulunan ve platformda oturan Ebu Salih alkışlanmıştı. Bu genç, “ılımlı” Özgür Suriye Ordusu “serbest sahası” Baba Amr’daki İslam Emirliği militanları tarafında 150 Suriyelinin boğazlanma işini sahneye koymuştu.
Suriye “Arap Baharı” olayları Deraa’da başladı. Cuma namazı çıkışında 15 kadar kişiden oluşan bir grup, sıkıyönetim ve Suriye Cumhuriyet yönetimi karşıtı pankart taşıyarak gösteri yapmışlardı. Cihatçı militanlar, kısa bir süre sonra, İsrail işgali altındaki Golan tepelerini izleyen, şehrin biraz dışında kalan askeri bir istihbarat binasına saldırdılar. Beklemedikleri bu olay karşısında askerler ağır kayıplar verdi ve aralarından birisinin de kafası kesilmişti.
Ancak, kafa kesme olayını kınama bir yana, Atlantik İttifakı üyesi ülke yönetimleri cihatçı militanları alkışladılar ve saldırıya maruz kalan Suriye devletini kınadılar. Kafa kesme yöntemi daha sonra terörizm için ilham kaynağı haline geldi. Kafa kesme olayı, Cemahiriye yönetiminin düşmesinden ve İslami Mücadele Grubunun/Libya El-Kaidesinin Suriye’ye transfer edilmesinden sonra, önce Libya’da olmak üzere genel bir uygulama haline geldi...
Atlantikçi ve Körfez monarşi yönetimlerinin televizyon kanalları, Suriye Arap Cumhuriyeti Ordusu Şubat 2012’de Baba Amr’daki “İslam Emirliğini” bombardımana tuttuğunu, Baba Amr’ın yeni bir Stalingrad gibi direniş gösterdiğini iddia ettikleri zaman, bu “Emirliğin” aslında ne olduğuna dair açıklama getirmekten imtina ettiler. DAİŞ/IŞİD örgütünün gıpta edilecek hiçbir yanı bulunmuyordu. İslami bir mahkeme Cumhuriyeti destekleyen Sünnileri ve kâfirleri, yani Sünni olmayan kişileri (Alevileri, Şiileri ve Hıristiyanları) ölüme mahkûm ettiği şeklinde sıradan bir olay gibi sunuluyordu. Alman Der Spiegel dergisinin bir sayısında yer verdiği gibi, 150 Suriyelinin kamuya açık bir şekilde boğazı kesilmişti. France24 ve El-Cezire kanalları muhabiri gazeteci Ebu Salih de bütün bu olayları alkışlamıştı.
Diğer yandan, NATO üyesi ülkelerin bu insan kasaplarını kınamaları bir yana, Fransa Devlet Başkanı François Hollande 6 Temmuz 2012’de, gazeteci muhabir Ebu Salih’i Paris’te ağırlamış, 120 ülke ve uluslararası organizasyon temsilcilerinin Ebu Salih’i alkışlamasını sağlamıştı.
Çünkü NATO’nun gözünde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) “ılımlı” elemanlardan meydana geliyordu. Bu durumda, komşuların boğazının kesilmesinin de “ılımlı” bir yolu vardı. Dünyadaki hiçbir demokrasi yönetiminde böylesi cinayetleri işleyen canilere bu kadar aleni destek veren bir devlet başkanı hala görevinin başında kalmaya devam edemez. Parlamenterlerin bu cinayet olaylarının Cumhurbaşkanlığına/Devlet Başkanlığına “ayrılmış bir alan” kapsamına girdiğini kabul etmiş gibi davranan Fransa’da aynı şey söz konusu.
AVRUPALI CİHATÇILARI KİM SEFERBER EDİYOR?
Avrupalı siyasi liderler aleni olarak Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a suikast düzenlenmesini istediler ve El-Kaide örgütüne de açıkça destek verdiler. Bu konuda en çarpıcı örnek olarak, Fransa Dış İşleri Bakanı Laurent Fabius’un durumunu gösterebiliriz. Fabius 17 Ağustos 2012’de şöyle bir açıklama yapmıştı; “Söylemekte olduğum cümlenin ne anlama geldiğinin farkındayım: Beşar Esad toprağın üzerinde olmayı hak etmiyor”. Fabius 12 Aralık 2012’de El-Kaide örgütünü savunmaya geçti. Sahada faydalı işleri gördüğünden dolayı, El-Kaide’nin Suriye kolunun ABD’nin düzenlediği terörist örgütler listesinde yer almasına itiraz etti.
İDEOLOJİK PAZARLAMA
Cihatçıların çoğu, El-Kaide veya DAİŞ/IŞİD ile temasa geçtikleri ana kadar Vahhabizmin ne olduğunu bile bilmiyor. Suudi Arabistan Hanedanlığı, Katar Emirliği ve Birleşik Arap Emirlikleri, 1979’dan bu yana Vahhabizm ideolojisinin İslam’ın radikal bir kolu olduğunu kabul ettirecek kadar Arap dünyasında ve Avrupa’da kök salmayı başardılar. Vahhabi ideolojisi, kendisini gerçek İslam olarak sunuyor ve diğer İslami teoloji ekollerini, Şiiliği ve İslam’ın geleneksel dört mezhebini sapkın olmaya mahkûm ediyor. Konuya ilgi duyan okuyucular Vahhabilik mezhebi kurucusu Muhammed bin Abdülvahhab’ın yazılarına başvurabilirler. Yazıları okuyanlar, Abdülvahhab’ın “Sünnilerin İslam’dan olmadığını savunduğunu” görecek...
O HALDE NE YAPMALI?
Her şeyden önce, emperyalizme karşı direnç gösteren yönetimleri devirme gibi operasyonlar da dâhil, cihatçı örgütlere verilen her türlü desteğin kesilmesi ve bu örgütleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak üzere kamu desteği sağlayan siyasetçilerin iktidardan uzaklaştırılması gerekiyor. Suudi Arabistan Krallığı, Katar Emirliği ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından iktibas edilmesi de dâhil, Vahhabi ideolojisine verilen desteğin kesilmesi gerekiyor. Bu totaliter yönetimlerde kadınlara eşit hakların verilmesi ve vatandaşlarına kamuya açık yerlerde inançlarının gerektirdiği her türlü dini vecibeyi yerine getirme özgürlüğünün sağlanmasının talep edilmesi gerekiyor...
(Thierry Meyssan, voltairenet.org)